GÖNÜL COĞRAFYASINA SIĞMAYAN BİR VEFA: HASAN YILDIRIM
- Şener Yıldırım

- 3 saat önce
- 2 dakikada okunur

Bazı insanlar vardır; gittikleri yere sadece bavullarını değil, doğdukları toprağın kokusunu, kültürünü ve vefasını da götürürler. Ne kadar uzaklaşsalar da pusulaları hep başladıkları yeri gösterir. İşte bugün köşemde, Iğdır’ın yetiştirdiği, gölgesi İzmir’e kadar uzansa da kökleri hala Yaycı Köyü’nün bereketli topraklarında olan bir eğitim çınarını, Hasan Yıldırım’ı misafir etmek istiyorum.
Yaycı’dan Filizlenen Bir Ömür
1954 yılında Iğdır’ın kadim köylerinden Yaycı’da dünyaya gelen Hasan Hocamızın hikâyesi, aslında bu toprakların kaderini değiştirmek isteyen her Anadolu çocuğunun hikâyesidir. İlk ve orta tahsilini memleketinde tamamlayıp, o yılların zorlu şartlarına rağmen Ankara Eğitim Fakültesi’nden mezun olması, sadece şahsi bir başarı değil, Iğdır gençliği için bir meşaleydi.
O, başkentte kalmayı veya büyükşehirlere erkenden göçmeyi seçebilirdi. Ama o, "ahde vefa" dedi; 1980 yılında diplomasını aldığı gibi memleketine koştu. Tebeşir tozu yuttuğu sınıflardan, Iğdır İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı gibi kilit noktalara uzanan kariyeri boyunca tek bir gayesi vardı: Bu şehrin çocuklarına ışık olmak.

Eğitimle Yeşeren Bir Aile
Hasan Bey’in başarısı sadece mesleki kariyeriyle sınırlı kalmadı. Değerli hayat arkadaşı, kendisi gibi eğitim neferi olan Selma Hanımefendi ile kurdukları yuva, bugün gururla izlediğimiz bir tabloya dönüştü.
Bir eğitimcinin en büyük eseri nedir derseniz, yetiştirdiği evlatlarıdır derim. Yıldırım çifti, üç kız çocuğunu birer mücevher gibi işledi. Bugün biri hak dağıtan bir hakim, biri adaleti savunan bir avukat, diğeri ise dertlere derman olan bir doktor... Bu tablo, eğitime adanmış ömürlerin en somut madalyasıdır.
İzmir’in Işıltısı, Yaycı’nın Çağrısı
Yıllar akıp giderken, evlatlarının kariyeri ve torunlarının istikbali Hasan Hocamızı Ege’nin incisi İzmir’e taşıdı. Emekliliğin tadını, Kordon’da denize karşı çay içerek çıkarmak onun en doğal hakkıydı. Lakin Hasan Yıldırım’ın yüreği, modern şehrin konforuna hapsolmayı reddetti.

Onun kalbi, "iki şehir arasında" atmaya başladı. İzmir’de çocukları ve torunlarıyla modern bir yaşam sürerken, aklı ve ruhu hep Iğdır’da, Yaycı’daydı. Bilhassa yaşlı annesinin varlığı, onu her yaz doğduğu köye çeken bir mıknatıs gibiydi. Yazın sıcağında da, kışın ayazı kapıya dayandığında da o, annesinin başucundaydı. Bu, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş o "hayırlı evlat" portresinin canlı bir örneğiydi.
Veda ve Baki Kalan Dostluk
Yaklaşık iki ay önce kıymetli validesini, o ulu çınarı Hakk’a uğurladık. İnsan bekler ki, bu kayıptan sonra Hasan Hoca bağlarını koparıp tamamen İzmir’e yerleşsin. Ama görüyoruz ki, toprak çekiyor... Annesinin hatıraları, eski dostların sıcaklığı ve Iğdır’ın o eşsiz havası, onu hala burada tutuyor.
Hasan Yıldırım’ın hayatı bizlere şunu fısıldıyor: Makamınız ne kadar yükselirse yükselsin, yaşadığınız şehir ne kadar büyük olursa olsun; insanı insan yapan, köklerine duyduğu saygıdır.
Bir eğitimci, bir baba ve en önemlisi vefalı bir evlat olarak Hasan Yıldırım büyüğümüze; iki şehir arasında dokuduğu bu güzel hayat yolculuğunda sağlık, huzur ve afiyet diliyorum.
Iğdır size, siz de o güzel vefanızla Iğdır’a çok yakışıyorsunuz Hocam.




Yorumlar